Rusya'da 'esir zabitler kampında' bulunduğu sırada, kampı ziyarete ve teftişe gelen Rus Orduları Başkomutanı'nın önünde bütün esirler hürmetle ve korku ile kalkarken, Üstad Bediuzzaman asla yerinden bile kıpırdamamış, İslam'ın izzetini ve şerefini bil-fiil izhâr ederek göstermiştir.
Bunu; kendisi, ülkesi ve Çarlık Rusyası için büyük bir hakaret olarak telâkki eden Rus Başkomutanı, tercümanı vasıtasıyla; "neden ayağa kalkmadılar? yoksa beni tanımadılar mı?" diye sorar. Üstad Bediuzzaman ise, gayet vakur ve sakin bir tarzda, "Bilakis iyi tanıyorum; Rus Çarı'nın dayısı ve Rus Orduları Başkomutanı Nikola Nikolaviç'dir. Bu tavrım, hakaret için değil; bağlı bulunduğum yüce İslâm dininin gereğidir. Çünkü, ben Müslüman bir kimseyim; bir Müslüman, bir kâfirden üstün olduğundan dolayı, senin önünde asla kıyam etmem, edemem!" seklinde cevap verir ve bu cevap da, kendisinin 'Divan-i Harbe' verilerek idam edilme kararının alınmasını doğurur. Bir kaç esir zabit arkadaşı, hemen özür dileyerek vahim neticenin önlenmesini isterler. Fakat Üstad ise; "bunların idam kararı, benim ebedi aleme seyahat etmem için bir pasaport hükmündedir." deyip, kemâl-i izzetle ve şecaatle idam emrine hiç ehemmiyet vermez ve idam öncesi 'iki rek'at namaz' kılmak için müsâade alır ve namaz üzerinde iken, Rus başkomutanı gelir ve durumu öğrenerek; "o tavrınızın mukaddesatınıza bağlılıktan ileri geldiğine kanâat getirdim; dini inançlara saygılıyım..." diyerek, özür diler ve idam kararını geri aldırtır..
.........
Eskişehir Hapishanesindeyken bir Cuma günü, Hapishane Müdürüne seslendi: "Müdür bey, Müdür Bey!" Hapishane Müdürü, katiple birlikte oturuyordu. Sesin geldiği yöne baktı. Bu Bediüzzaman'dı. "Müdür Bey, benim bugün Cuma'da, mutlaka Ak Cami'de bulunmam lazım." "Peki Efendi Hazretleri!" dedi Müdür. Kendi kendine de söylendi: "Herhalde, Hoca Efendi kendisinin hapiste olduğunu ve dışarıya çıkamayacağını bilemiyor." Ve odasına çekildi. Öğle vakti, "Gidip Hoca Efendinin gönlünü alayım, Ak Cami'ye gidemeyeceğini izah edeyim" düşüncesiyle Bediüzzaman'ın kaldığı koğuşa geldi. Koğuşun penceresinden baktı ki, Bediüzzaman içeride yok! Hemen jandarmayı çağırdı: "Nerede Hoca Efendi?" "İçerideydi Müdür Bey, hem kapı kilitli" dedi jandarma... Müdür derhal camiye koştu. Bediüzzaman, ileride, en ön safta namaz kılıyordu. Müdür namazın sonuna kadar bekledi. Çıkışta, onu da alır giderim, diye düşünüyordu. Namaz bitti, ancak Bediüzzaman çıkmadı. İçeriye baktı, orada da göremedi. Tekrar hapishaneye koştu. Kaldığı koğuşa geldi. Pencereden baktı. Hayretten donakaldı. Dilini yutacak gibi oldu. Bediüzzaman, içeride "Allah(c.c.)ü Ekber" diyerek secdeye gidiyordu.
Bediüzzaman'la Yaşayan Öyküler/2 kitabindan
Yazar: Ömer Faruk Paksu
Bediüzzaman Said Nursi
Moderatörler: sitare, kardelenim, Divane, beyaz dilekce, fyznur, gülümse, kelimat, my, Huucu, gulce
amin ecmain kardesim.mikselina yazdı:Allah razı olsun.
Üstâdı seviyoruz. Onlar da bizi sevsinler inşallah...
insallah severler....
http://haydimutfaga.blogspot.com
"Kınamayınız, kınadığınız şey başınıza gelmedikçe ölmezsiniz"
(Tirmizi, Kıyamet, 53, no: 2507; Beyhaki, Şuabu'l-İman, 5/315, no: 2778; Bkz: Keşfu'l-Hafa, 2/265)
“Sükût-u lisan, selamet-i insan!”
"Kınamayınız, kınadığınız şey başınıza gelmedikçe ölmezsiniz"
(Tirmizi, Kıyamet, 53, no: 2507; Beyhaki, Şuabu'l-İman, 5/315, no: 2778; Bkz: Keşfu'l-Hafa, 2/265)
“Sükût-u lisan, selamet-i insan!”
Üstadım, sürgüne gönderildiği Yerlerde de namazını hiç kazaya bırakmamıştı.
Kayık üzerinde de olsa, BARLA köyüne giderken İkindi namazını kılmıştır.
Mahkeme edvam ederken müsaade isteyip İkindi namazını kılmıştır.
İkindi namaz ORTA namazdır.
Belki de en çok ona bu kadar dikkat etmesi bize de br işarettir!
Kayık üzerinde de olsa, BARLA köyüne giderken İkindi namazını kılmıştır.
Mahkeme edvam ederken müsaade isteyip İkindi namazını kılmıştır.
İkindi namaz ORTA namazdır.
Belki de en çok ona bu kadar dikkat etmesi bize de br işarettir!