Hüzünlerin ve sevinçlerin hangi dala asılı?

Köşe yazılarını derliyoruz.

Moderatörler: sitare, kardelenim, Divane, veli, beyaz dilekce, fyznur, gülümse, kelimat, my, Huucu, gulce

Cevapla
Kullanıcı avatarı
gulce
Bir Dost
Mesajlar: 5149
Kayıt: 25 Oca 2008, 19:59
Konum: İSTANBUL

Hüzünlerin ve sevinçlerin hangi dala asılı?

Mesaj gönderen gulce » 13 Ara 2008, 19:49

Milyonlarca müminin, duamızı kabul edecek makamın öğrettiği o muhteşem duayı, Fatiha'yı, çağlayanlar gibi akan nefesleriyle "amiiiin" diye zarflayışının heyecanında yeniden tanıştım Mülk Sûresi'yle..
Sabahların hepsinde mahzun kalplerimize ebedî güneşler doğuran, mahcup gönüllerimizi sonsuz güzelliğe açan Haberci'nin (asm) huzurunda, sonsuzluğu nefeslenerek kılıyoruz sabahı. Sanki gafletlerden uyanmış yedi uyurlar gibiyiz. Sanki zulümleri susturmuş, zalimleri boğmuş zaman ırmağının öbür ucunda kurtuluşa uyanır gibiyiz. Sonsuz bir 'şimdi' kucaklıyor bizi. Ne telaş var ne koşturma. Bitimsiz an'ın pınarından yudumluyoruz kevseri. Secdeler sahici. Secdeler hiçe indiriyor bizi.

Sabah namazının iki rekâtına yayıyor 'Tebareke'yi imamımız. "Tebârekellezi biyedihi'l mülk." "Ne yücedir O mülkü elinde tutan..." "Hanginizin daha güzel işler yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmakta..." Mülkün Sahibi, sahip olmak/ol(a)mamak ekseninde kıvranıp duran insanlığa varlık manifestosunu en başında ilan ediyor. "Ölmeyi de yaşamayı da ciddiye alma..." "Ölmekle her şeyi yitiriyor değilsin. Yaşamakla da her şeye sahip oluyor değilsin." "Mülk O'nundur; senin değil..." Sana her şeyi terk ettiren ölüm, bildiğin ölümlerden bir ölüm değil... Seni her şeye sahip eyleyen hayat da, o bildiğin hayatlardan değil. Ölüm de ödünç, hayat da. Ölmek de şimdilik. Yaşamak; zaten şimdilik.

Hem sonra, yaşaması kendinden olmayanın sahipliği ne kadar sahicidir ki? Sahip olduğunu sandıklarıyla sadece beraberdir. Sadece yakınında durmaktadır sahiplendikleri. Ve sadece şimdilik durmaktadır. "Bu benimdir" dedikleri elinden çıkacak bir gün. Eli de elinden gidecek bir gün. Ayette "ölüm"ün önce zikredilmesi belki bu yüzden. Kendini pürüzsüzce akıp giden hayatın ortasında bulan insana o beklenmedik kesintiyi en başından hatırlatmak için. "Varlığının kesintiye uğrayacağı o an her daim yanı başında bekliyor seni." Varlığın ödünç. Sahiplenmen emanet. Ve sadece şimdilik. Varlık sende kalacak değil, sen de varlıkta kalacak değilsin.

Hemen ardından teselli ediyor ölüme doğru yürüyen, eskiyen/eksilen çaresiz insanı. Ölüm de sahipsiz değil. Üstelik senin Sahibin olan, sana varlığı sahiplendiren O'nun elinde. Ölümü o yarattı; O'na rağmen ölüyor değilsin. Ölümü O takdir etti; O'ndan habersiz gidiyor değilsin. Ölsen bile O'nun mülkündesin. Ölümün sınanmak için. Yaşaman sınanman için. Yani ölüm de hayat da bir oyun. Bir başka gerçekliğin yüzünü aralamak için bu oyun. Kazanman yaşamaya bağlı değil, kaybetmen ölüme endeksli değil. Bir başka gerçeğin eşiğinde vasıta sadece ölüm-kalım derdi. "Senin derdin ölüm-kalım derdinden büyük olmalı."

Varlık manifestosu, bizi alışık olduğumuz eksenden çıkarıp, olmamız gereken eksene yerleştiriyor. Ölüm-kalım ekseninden iyi-kötü eksenine konuşlanıyoruz birden. Soruyorum şimdi kendime. Korkularım nerede konaklıyor? Sevinçlerim hangi vadide büyüyor? Hüzünlerimin müsebbibi neler? Kayıp ve kazanç terazimin kefelerine neler koymuşum? Örneğin, yanlışa savrulmaktan şarampole yuvarlanmaktan korkar gibi korkuyor muyum? Uçuruma düşmek gibi korkunç geliyor mu bana dilimin ve nefeslerimin boş söz ve yalanların kirli kuyusuna çekilmesi? Ateşe değiyormuşum gibi yakıyor mu damağımı dudağımı gıybetler, arkadan çekiştirmeler? Her an kırılabilir buzdan zemin üzerinde yürür gibi mi yürüyorum sözlerimin üzerine basarken? Çekinmelerim kimlerden, nelerden? Çamurdan pislikten sakındığım kadar sakınıyor muyum nankörlüğün, şükürsüzlüğün kokuşmuşluğundan? Allah'ı bir bilip de, O işitmiyormuş gibi konuşmak, O bilmiyormuş gibi eylemek, O görmüyormuş gibi davranmak, sağırlaştığım, körleştiğim, cahilleştiğim zifiri karanlıkta yürüyormuşum gibi ürkütüyor mu beni?

Sorumu tekrar ediyorum: Ölüm-kalım kaygımızı neye göre ayar etmişiz? Gafilce bir sözün kulaklarımıza aniden değmesi, kulağımızdan geçen bir kurşun vınlaması kadar betimizi benzimizi attırıyor mu? Tiksinir miyiz meselâ, bir kardeşimizin bize de gıybetini dinlettirip bir başka kardeşinin ölü etini didikleyerek yemesi karşısında... Namazı terk ettiği için ebediyen felç olmak üzere olan bir kardeşimizin, birden namaz için ayağa kalkmasını gördüğümüzde, bir felçlinin yürümeye başlamasını gördüğümüz kadar sevinç ve şaşkınlık yaşadık mı hiç? Namazsızları niyazsızları her gördüğümüzde, ebedî hayatının engelli ve özürlü olmasına aldırış etmemelerine bakıp da bir engelli görmüş gibi üzülüyor muyuz? Kur'ân'a uzak kalarak gözünü de gönlünü de köreltmiş kardeşlerimizin ara sıra elinden tutup ezilmesin diye "yol"un karşısına geçirmeye heveslendiğimiz oldu mu hiç?

Mülk O'nun olduğu halde, biz mülk kaygısındayız. Ölümü o var ettiği halde, biz yok yere yok etmeye çalışıyoruz ölümü. Hayatı o var ettiği halde, biz boş yere kendimize yüklüyoruz yaşamayı. Rızkı garanti ettiği halde rızık peşinde koşturuyoruz. Akıbetimizi garanti etmediği halde, akıbetimiz garantiymiş gibi endişesiz ve telaşsızız.

Sadece gözler değilmiş meğer körleşen, gönüller de kör olurmuş... Gözün gördüğü ölümden korkanlar, gözün gördüğü hayata tutunanlar, gönüllerinin korktuğu ölümlü amellere korkmadan yürüyorlar, gönüllerinin özlediği diri amelleri gözünü kırpmadan terk ediyorlar. Mülk O'nun... Ama kör gönlüm hâlâ daha "ölüm-kalım" derdinde.. "İyi-kötü" derdi sanki başkalarının derdi...

Senai Demirci


nokta . . .


Kullanıcı avatarı
katre-i matem
Çok Özel Üye
Çok Özel Üye
Mesajlar: 2668
Kayıt: 04 Tem 2009, 11:46
Konum: İstanbul

Mesaj gönderen katre-i matem » 15 Ağu 2009, 16:38

allah razı olsun çk güzelmiş :))
Bir Eş isterim cana can olan, yaraya merhem olan, canı ben yarası ben olan, bana MEVLAYI anlatan ve hatırlatan

Ne ömrünü Yûsuf uğruna adayacak Zûleyha var… Ne de uğruna ömür adanacak bir Yûsuf… Hal böyleyken nasıl göklere ulaşsın sevdalar!.. , Ne sevecek, Ne de sevilecek bir yürek kaldı ortada

Eş dediğin koluna değil, Yüreğine yakışmalı..! Öyle sıradan gelip geçici heves değil sonsuza kadar NEFES olmalı..!

Gökyüzüne bir avuç yıldız fırlattım
Mutluluğu tam yakaladım derken ıskaladım! ...
Bugünün düşlerini yarınlar meydana getirir derler,
Elimin altında değildi ki yarınları...
Yarınları beklerken geçti seneler..
Şimdi...
Geldin ama biraz geç geldin

İnsan arar... Bazen bulur, bazen buldum zanneder, bazen buldum zannetmişken bir imtihanla kaybediverir...

Kullanıcı avatarı
yeryüzü öğrencisi
Çok Özel Üye
Çok Özel Üye
Mesajlar: 4487
Kayıt: 11 Şub 2009, 00:44
Konum: Kastamonu

Mesaj gönderen yeryüzü öğrencisi » 15 Ağu 2009, 19:21

teşekkürler paylaşım için..
Yağmura, nisana ve yaşıma aldanıp
Uçurumları kıyı sanarak
Ve dağlar erişilmeyince acı verir
Sözünü unutarak
Kaf dağına gitmek istedim...

Kullanıcı avatarı
melissa
Çok Özel Üye
Çok Özel Üye
Mesajlar: 15190
Kayıt: 26 Haz 2007, 11:07
Konum: Gurbet sanıyor.

Mesaj gönderen melissa » 25 Eyl 2009, 22:37

Yüregine saglik,
Namazi anlatan yazilari geziyorum ve hiç biri anlatamiyor o ..namazi;...
Niçin kilmaliyiz? borcmu? Sanmiyorum ve borcum diyenlere diyorumki O'nun hiç birseye ihtiyaci yok!
Ya sen anlat diyene; daha aynami bulamadim bendeki namazi anlatana rastlamadim,
Ama birinci namaza hazirlanmayi anlatmis bu konu, namaza hazir degilsen, sekildir kildigin. O'nunla bir olmak degil maksatin, bir an önce kurtulmak borc dedigin sekilden sonra gelsin diziler, belki sonsuzlukta soran olur ne derler?
su diziyi izledin mi? Kusura bakmayin izleyemedim namazim comda yazi yazmakla mesguldum.
Evet daha Allah'in gördügünü duydugunu anlayamadiysak; ahmet 'ten istersek ,
kimsenin görmedigi yerde ,
günahlardan cekinmezsek,
Allah' i biliyormuyuz?
Namaz kiliyoruz, kimin için ? ne için neye yaramasi için hiç sordunuzmu?
Merak etmeyin cevap beklemiyorum.
Rabbimin emri benim için, yine bana vermek için, ne verdigini anlasaniz heyecanla yolunu gözlersiniz.
örnek mi?; An olur secde sükür olur niye? idrak edersiniz verdiklerini ve Gozyasi olur Niye? seni böyle bilmedim anlamadim pismanim diye.
Ve an olur seninle sohbette hiç bitmesin dersin yine
Ne borcu kardesim herseyi veren niye alsin ki alacak diye!
Gelirsen yine veririm, her an her saniye
Namaz O'nunla olmak gerisi hikaye....
Bilgi insanı kuşkudan, iyilik acı çekmekten, kararlı olmak da korkudan kurtarır.
Konfüçyüs.

Cevapla