Sonsuzluk Duygusudur Namaz...

Köşe yazılarını derliyoruz.

Moderatörler: sitare, kardelenim, Divane, veli, beyaz dilekce, fyznur, gülümse, kelimat, my, Huucu, gulce

Cevapla
Kullanıcı avatarı
fyznur
Çok Özel Üye
Çok Özel Üye
Mesajlar: 2389
Kayıt: 18 May 2007, 13:39

Sonsuzluk Duygusudur Namaz...

Mesaj gönderen fyznur » 09 Tem 2008, 14:04

Namaz bir ırmaktır ki, “sonsuzluk denizi”ne doğru akıp gitmektedir. Onun her bir safhası, her bir rüknü öte dünyayı çağrıştıran muhtevayla doludur. Evet, insan kalbinin derinliklerinde bulunan sonsuzluk duygusu namazla uyarılmakta, tetiklenmekte ve harekete geçirilmektedir. Bunun böyle olması tabiidir. Çünkü namaz, başlangıç ve sonucu olmayan ebedî güzellik, sınırsız kudret ve nihayetsiz rahmet sahibi bir Zat’ın (cc) kapısının tokmağına dokunmak, hatta derecesine göre “huzur”una çıkmaktır.
Bilindiği gibi, ebedden ve Ebedî Zat’tan (cc) başka bir şeyle tatmin olmayan insan ruhunun ana yurdu öte dünyadır. O, ahiret aleminden yeryüzüne geçici bir süre için gönderilmiştir. Bu sebepledir ki, dünya, ademoğlu için “sürgün diyarı” olarak tavsif edilmiştir. İşte nasıl ki, vatanından ayrı düşmüş gurbette bulunan bir şahıs, memleketini hatırlatan bir söz, bir haber karşısında hemen “daüssıla” (vatan hasreti) arzusuyla kalbi titrer, duyguları harekete geçer, insan ruhu da asıl vatanı olan uhrevî alemi hatırlatacak söz ve hadiseler karşısında işte öyle daüssıla arzusuyla yanar tutuşur. Ve namaz bunun için en uygun zaman ve zemini oluşturur. Bundan dolayı olsa gerek Söz Sultanı (sas), kulun Rabbisine en yakın olduğu anın namazdaki secde hali olduğunu ifade buyurmuştur. Bundan dolayı namaz gökler ötesi alemlerle adeta hemhuduttur, faniliğin son haddinde ebediyetin başlangıç noktasındaki serhaddir, iki alemin iltisak (buluşma) noktasıdır. Zannediyorum aşağıya alacağım şu hadis–i şerif bu duruma işaret etmektedir. Allah Rasulü (sas) şöyle buyurmaktadır: “Birtakım melekler geceleyin, diğer takım melekler de gündüzün birbirini müteâkip size gelirler. Bunlar sabah ve ikindi namazlarında birleşirler. Sonra içinizde kalmış olan melekler semaya yükselirler. Rabbileri namaz kılmış kullarının hallerini en iyi bildiği halde, yine o meleklere: “Kullarımı ne halde bıraktınız?” diye sorar. Onlar da: “Biz onları namaz kılar halde bıraktık ve yanlarına da namaz kılarlarken varmıştık.” derler. Görüldüğü gibi meleklerin devir–teslim töreni, günün herhangi bir saatinde değil namaz kılınan zaman dilimi içinde gerçekleşmektedir. Bu zaman aralığında meleklerin nefesleri fani insanoğlunun soluklarıyla karışmakta ve yeryüzünde adeta rengi, deseni, kokusu öte dünyadan bir bayram, bir cümbüş havası oluşmaktadır. Kim bilir bu esnada kalbi hüşyar Allah’ın nice sevgili kulu ağızlara şeker–şerbet o melek soluklarını doyasıya içine çekmekte ve bir zevk zemzemesi içinde kendinden geçmektedir. Esasında sadece ruh değil, kalp, sır, akıl, hatta hayal gibi insana emanet edilen bütün latifelerin, bütün potansiyel kabiliyet ve güçlerin sonsuzluk yolunda kullanılması gerekir. Çünkü ona bahşedilen bu yüce ve yüksek donanımlar 60–70 senelik, sınırlı, geçici, ehemmiyetsiz şu dünya hayatı için olamaz. Belki pek ehemmiyetli bitmez–tükenmez, sonu gelmez, sonsuz (evet sonsuz) ebedî hayat için verilmiştir. Namaza duran kişi Ezel ve Ebed Sultanı’nın karşısına geçtiğini, O’nun huzurunda bulunduğunu bildiğinden kendisine verilen donanımların nereye sarf edilmesi gerektiğini belli zaman aralıklarıyla sürekli hatırlayacaktır. Belki de bu süreklilik vasfı dolayısıyla namaz, dünyevî meşgale ve hırslar içinde üstü tozlanan, belki de pas tutan ebediyet duygusunu saykıllayacak, tazelendirecek ve yeni bir canlılığa kavuşturacaktır. Evet namaz, gürültülü, dağdağalı, kasvetli, sıkıcı, boğucu şu dünya işleri içinde, o düşündürücü ve tefekküre sevk edici sessizlik ortamıyla ruhu dinlendirecek, kalbe inşirah salacaktır. Namazın ebediyet alemiyle olan ilişkisine bakın ki, o, gökler ötesi yolculuk olan miraç seyahatinin bir hediyesidir ve müminin miracı namaz ile gerçekleşmektedir. Bu sebeple insandaki ebediyet susuzluğu ancak namaz çeşmesinin kurnalarından akan âb–ı hayat (hayat suyu, ölümsüzlük suyu) ile giderilebilir. Ne mutlu tek damlasını zayi etmeden o çeşmeden kana kana doyasıya içebilen talihlilere!

HAMDİ İŞÇAN
Ailem Dergisi

Kullanıcı avatarı
gulce
Bir Dost
Mesajlar: 5149
Kayıt: 25 Oca 2008, 19:59
Konum: İSTANBUL

Mesaj gönderen gulce » 09 Tem 2008, 14:07

insan ruhu ebediyete müştaktır.

ebediyete tutkun yaşayan bu ruhu bekanın kollarına salan namazı bırakıp fani hayatın fenalıklarında cebelleşen ruh mutsuzluğa ve buhrana mahkumdur.

teveccümüz neye vechimiz nereyedir bakacak olursak tezatı kavrayıp güzele yönelişimiz zor olmayacaktır izni ilahi ile

teşekkürler fyznur


nokta . . .


Cevapla