Sertlikle bir yere varılamaz

Namazı "ikâme eden" büyükleri taşıyacağız sayfalarımıza. Sahabenin, peygamberin namazı, velîlerin, Allah dostlarının namazı..

Moderatörler: sitare, kardelenim, Divane, beyaz dilekce, fyznur, gülümse, kelimat, my, Huucu, gulce

Cevapla
Kullanıcı avatarı
gulce
Bir Dost
Mesajlar: 5149
Kayıt: 25 Oca 2008, 19:59
Konum: İSTANBUL

Sertlikle bir yere varılamaz

Mesaj gönderen gulce » 07 Haz 2008, 14:08

Zile evliyâsından “Mustafa Kuddûsî” hazretleri, bir gün sevdiği bir gence;
- Oğlum, insanların kaybettiğini bulmaya çalış, buyurdu.
Delikanlı merak etti:
- O nedir ki hocam?
- Sevgi ve muhabbet evlâdım. Sertlikle bir yere varılamaz. Sert insan, yalnız kalmaya mahkûmdur. Sen, insanları sevmeye çalış.
Ve ekledi:
- Ayrıca kimsenin kusurunu da görme.
- Nasıl görmeyeyim hocam?
- Çok kolay. “Kar” gibi ol meselâ. Ben şahsen karlı havayı çok seviyorum.
- Neden efendim?
- Çünkü kar, bütün kötülükleri, pislikleri örtüyor, göstermiyor. Sen de öyle ol.
? Kurtulabilmek için
Sohbetine devamla;
- Evlâdım, âhirette Cehennemden kurtulmanın bir tek çâresi var, buyurdu.
Genç merak etti.
- O nedir efendim?
- Kurtulanlarla beraber olmak.
- Kurtulanlar kimlerdir ki?
- Allah dostları, Ehl-i sünnet âlimleridir. Bu büyük zatların sohbeti, ele az geçen nîmetlerdendir.
- Böyle zatlar yoksa hocam?
- O zaman onların kitaplarını oku.
- Kitap okumak da sohbet sayılır mı?
- Elbette. O kitapları okursan, hem dînini öğrenirsin, hem de kalbin temizlenir.
? Namazı geciktirme!
Nasîhate devam etti:
- Evlâdım, beş vakit namazını hiç geciktirmeden, vaktinde kıl. Arkadaşlarına da söyle. Onlar da vaktinde kılsınlar.
Delikanlı sordu:
- Namaz, bu kadar mı mühim efendim?
- Elbette. Dünyada saadete, âhirette Cennet nîmetlerine kavuşmak iki şeye bağlıdır oğlum.
- Onlar nedir hocam?
- Birincisi, hakiki bir “İslâm âlimi”ni tanıyıp onu sevmek ve onun gösterdiği yolda yürümektir.
- Ya ikincisi?
- İkincisi ise “beş vakit namaz”ını tam vaktinde ve dosdoğru kılmaktır.
Şöyle bitirdi:
- Dünyada “mescitler”de buluşanlar, âhirette “Cennetler”de buluşurlar.


nokta . . .


Kullanıcı avatarı
yakamoz
Altın üye
Altın üye
Mesajlar: 288
Kayıt: 22 Şub 2007, 13:35

Mesaj gönderen yakamoz » 08 Haz 2008, 14:58

Güzel bir paylaşım..
Allah razı olsun :cicekk
Geri sayım sen doğduğunda başladı ! Eğer (9) canlı bile olsaydın en fazla (8') kez kaçabilirdin Ölümden ! Bil ki (7) Düvele sultan dahi olsan yerin (6) Mekan olacak sana. En fazla (5) Metre kumaş götürebileceksin ! Kapatacaksın (4) açsanda gözlerini ! Bu (3) günlük fani dünyada Azraile (2) kat olup yalvarsanda nafile EceL geldiğinde (1) gün öleceksin ! İşte, o an herşey (0) dan başlayacak. Çünkü,
ÖLÜM BİR YOK OLUŞ DEĞİL,YENİDEN DOĞUŞTUR !

Kullanıcı avatarı
melissa
Çok Özel Üye
Çok Özel Üye
Mesajlar: 15190
Kayıt: 26 Haz 2007, 11:07
Konum: Gurbet sanıyor.

Mesaj gönderen melissa » 28 Eyl 2009, 11:51

Sevgi ve muhabbet,
Namaz ,
Sevdiklerinle ayni gönülde, ayni mekanda, bulunmak (gönül dostlari)
Bu kadar kolay ne dersiniz?
Insan sevdiginin yaninda olmak istemez mi?
Iste 5 vakit (isteyen her an düsunebilir, hic mecnunun leylayi unutup baska sey dusundugu olmusmudur?)
Rabbim yinede yolumuzu kolay eyle
Her yol sana ciksin Ya Rab!
Bilgi insanı kuşkudan, iyilik acı çekmekten, kararlı olmak da korkudan kurtarır.
Konfüçyüs.

Kullanıcı avatarı
beyaz dilekce
Çok Özel Üye
Çok Özel Üye
Mesajlar: 3052
Kayıt: 29 Ara 2006, 19:48
Konum: sevilesi şehir

Mesaj gönderen beyaz dilekce » 25 Kas 2009, 01:21

Çok hoş bir yazı olmuş; teşekkürler paylaşım için gülcecim. :)
[img::]http://img400.imageshack.us/img400/1295/kelebekjm3.gif[/img]
14 zaman evvelinde, kaldı renkler...

sürgün
Forum Müezzini
Forum Müezzini
Mesajlar: 886
Kayıt: 11 Eyl 2008, 13:32

Mesaj gönderen sürgün » 25 Kas 2009, 13:11

Mescitlerde bulusmak ümidi ile...
Allah razi olsun. :))

Kullanıcı avatarı
kaktüs
Çok Özel Üye
Çok Özel Üye
Mesajlar: 3986
Kayıt: 22 Ağu 2007, 23:14
Konum: Zegabon

Mesaj gönderen kaktüs » 25 Kas 2009, 14:10

Yirmi yıla yakın zamandır din görevlisi olan arkadaş, liseye giden oğluyla yaşadığı sıkıntılarını benimle paylaştı.

Lise çağlarında olan gençlerin önemli bir kısmının yaşadığı sıkıntıları yaşıyor aile çocuklarıyla. Lise öğrencisi delikanlı kabına sığmıyor. Her gün başka bir yaramazlığıyla ailesini üzüyor. Etrafındaki arkadaşlarına göre çok daha fazla yaramazlıklar yapan oğluyla ilgili şikayetleri uzun uzun dinledim imam arkadaştan. Ancak imam arkadaş konuşurken, gözlerinin içinde öfke ve kin gördüm. Oğlunda bahsederken kullandığı ifadeler bana, sıkıntının ipuçlarını vermişti aslında. “Bizim serseri! Bizim aptal! Bu salak çocuk!” ifadeleriyle başlayan cümleler kuruyordu baba. “Beni millete rezil ediyor! Beni evlat katili yapacak!” gibi ifadelerini kullanmaktan geri durmuyordu.

Ayaküstü yaptığımız görüşmeden sonra, Hz. Peygamber’in “Ergenlik delilikten bir şubedir!” Hadisini hatırlattım imam arkadaşa. “Gençlik çağlarında gençlerle iletişim kurmaya çalışırken, daha sabırlı olmalı anne babalar!” gibi birkaç cümleden fazla bir şey söylemeye zamanım yetmedi.

Konferanstan sonra başka bir arkadaşla çay içmek için oturduk. Gençlik anılarımızı şeker yapıp, çay muhabbetimizi tatlandırdık. Laf arasında, bana çocuğunu şikayet eden imam arkadaşı sordum dostuma.
İyi ki sormuşum! Bakın bana neler anlattı. Suçlu kim?

* * * * * * *

“Sürekli oğlundan şikayet ediyor ama, suçlu kendisi!” diye söze başladı arkadaşım. Ali Hoca’dan ve oğlu Muhammed’den bahsediyorsun galiba. Ben onları yıllardır tanıyorum. Bugün şikayetçi olduğu oğlunun bebekliğini bile bilirim. Babası oğlunu zorla hafız yaptı.

Çocuk, Kuran Kursunda hocalarından yediği dayak yüzünden, kurstan defalarca kaçtı. Kurstan kaçıp eve gelince, babası daha beter dayak attı. Dayak korkusuyla çocuk ağlaya ağlaya Kuran Kursu’na geri dönerdi. Zavallı annesinin de, bir kenarda sessiz sessiz ağlayarak, çocuğuna dua ettiğini duymuştum. Eşinin merhametsiz / acımasız dayakları yüzünden içinin kan ağladığını eşime anlatmış.

Çocuk hafızlığı bitirmişti ama, hem Kuran Kursundaki hocalarından hem de babasından nefret ettiğini biliyordum.
Çünkü benzer bir süreci kendim de yaşamıştım. Tüm ailem hafız olduğu için kendi isteğimle İstanbul’da bir Kuran Kursu’na yatılı okumaya gitmiştim.

İlk seneden sonra hafızlığa başladım. Ufak tefek hatalarımız yüzünden öyle dayaklar yedik ki, bugün hala unutamıyorum. Sabah namazına bağırarak bizi kaldıran hocanın sesinden de kendisinden de derslerinden de nefret ederdim. Sabah namazını kılmamak için tuvaletin camından kaçıp bir köşede uyuduğumu hatırlıyorum. Bizi bazen falakaya yatırırdı. Bazen sırtımıza birini çıkartıp ağırlık taşıtarak cezalandırırdı. Askeri kampta yapılan muameleleri yaptı bize.

İki yıl dayanabildim bu sıkıntıya. Babam daha fazla dayanamayacağımı anlayınca, hafızlığımı yanında tamamlamam için, beni Kuran Kursundan aldı. Babamın yanına gidince çok rahatladım. Kuran Kursunda günde bir sayfa ezberi zor verirken, babamın yanında günde yedi sayfa ezber vererek hafızlığımı tamamladım. Babam bana bağırmıyordu, dövmüyordu, hakaret etmiyordu. Sadece “Yüreğine sağlık oğlum!” diyerek beni cesaretlendiriyordu.

Aradan yirmi yıla yakın zaman geçti belki, ancak ben hala babamın bana “Yüreğine sağlık oğlum!” demesini unutamam. Kuran Kursunda yediğim dayakları da unutamadım. O hocalarıma hakkımı helal etmeyeceğim!

Ben bu süreci yaşadığım için, Ali Hoca’yı defalarca uyardım. “Dayakla hafız olunmaz. Oğlunla arkadaş ol. Onu yanına al. Senin yanında yapsın hafızlığını. Biz din görevlisiyiz. Hz. Peygamber bir tane bile çocuk dövmemiş. Sen bu çocuğu düşman döver gibi dövüyorsun!” diye kaç kez uyardıysam da, bana karşı geldi. Hatta bir gün bana “Ben Peygamber değilim! O kadar sabredemem! Bu eşeği döve döve adam edeceğim!” dedi.

Peygamberimizin tüm sünnetlerini harfiyen yerine getirmeye çalışan bir cemaatin içinde yetişmiş olan Ali Hoca, dayak konusuna gelince “Ben Peygamber değilim!” cümlesini kurabiliyor.

Geçen sene Ali Hoca, Muhammed’i yine dövmüş. Dövdükten sonra kolundan tutup kapıya atmış. Aynı mahallede oturduğu kardeşine de telefon edip, “Bizim eşek oğlan size gelirse sakın eve alma. O’nu eve alırsan senle bir daha konuşmam, kapını bile açmam” demiş. Gece geç saatlere kadar sokakta kalan Muhammed, mahallenin tinercileriyle arkadaş olmuş.

Muhammed tinerci olacak korkusuyla, Ali Hoca’ya ne kadar kızgın olsam bile, Muhammed’i karşıma aldım konuştum. “Baban senin bu haline çok üzülüyor!” deyince bana öyle bir cevap verdi ki, susmak zorunda kaldım.

Babam beni değil, kendini düşünüyor hocam! Benim başıma bir şey gelecek diye dert etmiyor ki! Bakmayın siz babamın öyle beni düşünüyor gibi konuştuğuna. Babamın asıl derdi, millete mahcup olmak. Oğlunun kötü yola düşmesinden daha çok, milletin “Ali Hoca’nın oğlunun yaptıklarını duydunuz mu?” demesinden rahatsız oluyor.

Ali Hoca Muhammed’den şikayetçi oluyor ama, ne ektiyse onu biçiyor. İnşallah Muhammed daha da kötü alışkanlıklar edinmez. Bugün, Muhammed babasından intikam alıyor. Babasının yapmasını istemediği her şeyi, fazlasıyla, babasına inat olsun diye yapıyor. Sadece babasından değil, Kuran Kursunda ki Hocalarından da nefret ediyor. İşin en acısı da, Babasının ve Hocalarının dininden de nefret edercesine, bir hayat yaşıyor.
Maalesef bütün bu hataları bizim dindar arkadaşlar çocuklarına dini sevdirme adına yapıyorlar.

* * * * * * *

“Çocuk, Aile ve Din” konulu konferanstan sonraki akşam ajandama iki şeyi not almıştım. İlki yukarıda okuduğunuz olay. İkincisi de belki bu olayları yaşamamıza sebep olan en büyük eksikliğimizi gösteriyor.

Bir din görevlisi arkadaş “Hocam, 17 yıldır imamlık yapıyorum. İlk defa bugün kitap aldım. İlk defa bugün kitap okumaya karar verdim!”demesi de, bana manidar geldi. Eksiğini / hatasını açıkça itiraf etmesini takdir ettim. Ancak “Beşikten mezara kadar ilim tahsil edin!” Hadisini, defalarca hutbelerden cemaate anlatan bir din görevlisinin, hiç kitap okumaması da beni oldukça şaşırttı.

İmamlar kitap okumuyorsa cemaatin hali ne olur?

Sait ÇAMLICA / Haber 7






acaba biz dikkat ediyor muyuz bazı şeylere
Dost biperva, felek birahm, devran bisükûn
Dert çok, hemdert yok, düşman kavi, talih zebunFukara kalbine her kim dokuna
Dokuna sinesi Allah okuna

Kullanıcı avatarı
gulce
Bir Dost
Mesajlar: 5149
Kayıt: 25 Oca 2008, 19:59
Konum: İSTANBUL

Mesaj gönderen gulce » 25 Kas 2009, 14:16

rica ederim beyaz dilekçe :)
teşekkürler kaktüs abla paylaştığın yazı için


nokta . . .


Cevapla