Namaz canlıların tesbihini hissedebilmektir

Köşe yazılarını derliyoruz.

Moderatörler: sitare, kardelenim, Divane, veli, beyaz dilekce, fyznur, gülümse, kelimat, my, Huucu, gulce

Cevapla
Kullanıcı avatarı
mihmandar
Forum Müezzini
Forum Müezzini
Mesajlar: 1015
Kayıt: 06 Eki 2006, 09:46
İletişim:

Namaz canlıların tesbihini hissedebilmektir

Mesaj gönderen mihmandar » 06 Tem 2007, 12:00

Namaz, ruhen ve kalben incelmek, aczini ve fakrını bilerek Rabb’e (cc) yönelmektir. Namazın özü “tesbih, tahmid ve tekbir”dir. Kâinata baktığımızda aynı ibadetleri görebiliriz. Namaz, yaprakların hışırtılarında mevcudatın yaptığı tesbihi hissedebilme boyutudur.İnsan, insan olarak yaratılmıştır, dolayısıyla belli bir idrak sahibidir. Bu özelliğiyle o, adeta bütün mahlukatı temsil makamındadır. O kadar ki, eşyayı, eşyanın ötesinde esmayı, esmanın ötesinde Allah’ın sıfatlarını bilme iddiasıyla Cenab-ı Hakk’ı bilme gayreti içinde atını mahmuzlar, o sahillere doğru yelken açar ve, “Seni bilmek ve tanımak istiyorum Allah’ım!” der.

İnsan, bütün mahlukatı idrak edebilen bir varlıktır. Hele hele günümüzde onun eşya ve hadiseleri hallaç etmesinden onun ne derece derinlemesine taşa-toprağa nüfuzlu olduğu görülmektedir. Yine o, fiziğin, kimyanın, astrofiziğin, tıbbın kanunları ile bunlara bir buud kazandırıp nice yüksek hakikatlere ulaşmaktadır. Buna rağmen günümüzde bir kısım insanlar, eğer hâlâ dalâlet ve cehalet vadilerinde dolaşıyorsa bu, onların ilme bakışlarındaki yanlışlıktan kaynaklanmaktadır. Onlar, bakış açılarını ayarlayamamışlardır. Çünkü ilim, imanın mihrabıdır. Bir insanın bilip de inanmaması, iman mihrabına teveccüh edememesi düşünülemez.

Mesela bir tıp diyelim; o baş döndürücü insan anatomisi, insan fizyonomisi karşısında bir insanın inanmaması hayret verici bir durumdur. Onlar o denli bir ahenk içinde çalışmakta ki, bu arızasız ve kusursuz sistemin hiçbirisi sebeplere bağlanamaz. Yine etrafa baktığımızda ağaçlar dimdik ayakta durur ve rüzgâr kendilerine dokundukça “Hu” “Hu” diye Allah’ı tesbih ederler. Sular “Hu” “Hu” diye başını taştan taşa vurarak akar. Hasılı bütün varlık O’nunla kaimdir ve O’nu tesbih ederler. Dolayısıyla hepsinin kendine göre bir ibadet şekli vardır.

Allah dostları ağaçların kendilerine has hışırtıları karşısında kendilerinden geçerler. Çünkü onlar, o seslerin içinde meleklerin ve diğer ruhanilerin adeta soluklarını duyar, onların kendi fıtrat kanunları içinde yatıp kalkmakla Allah’a karşı kulluk vazifelerini eda ettiklerini bilirler. Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de: “Allah, her canlıyı sudan yarattı: Kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki ayağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür. Allah dilediğini yaratır. Çünkü Allah her şeye kadirdir” (Nur, 24/45) buyurmaktadır. Bu yönüyle insan, namazda kıyamda durmakla adeta ağaçlara ait bir durumu görür ve: “Allah’ım, bunlar yerlerinde duruyorlar, eşya ile çok münasebete geçemiyorlar. Bir arı kadar dahi eşya ile münasebete geçemediklerinden dolayı garip, kimsesiz ve yalnızlar. Allah’ım, bu ne lütufdur ki, ben bütün eşya ile münasebete geçebiliyorum” der.

***

SÜBHANE RABBİYE’L-AZİM NE DEMEK?

Yine yeryüzünde iki büklüm olmuş, dört ayağı üzerinde emekleyip duran varlıklar vardır. Fıtratın kanunları içinde onlar da Rabb’ilerine karşı yaratılış görevlerini yerine getirirler. Zira o fıtrat üzere yaratılmış olmanın, onların sırtlarına yüklemiş olduğu ödevler vardır. İşte insan onları bu vaziyette görünce: “Allah’ım, mahlukat içinde iki büklüm olanlar da var. Bir hayat boyu iki büklüm ve şuursuz yaşıyorlar. Her ne kadar şuursuz yaşasalar da, onlar Sen’i hisleri ile biliyor, seziyorlar veya Sen’in kanunlarınla sağa sola sevk olunuyorlar. Ve böylece hayatlarını devam ettiriyorlar. Ama Sen bana bir şuur, bir irade vermişsin.” deyip rükuya gider ve bütün bunları bana ihsan eden Sen’sin. Sen’i tesbih ve takdis ederim manasına, “Sübhane Rabbiye’l-azîm” der.[/b

Sonra da yerde sürünüp emekleyen varlıkları görür, onlarla kendi arasındaki mesafeyi düşünür ve Allah’ın kendisine olan lütuflarını mülahaza ederek secdeye kapanır. Neticede tevazuun bu derece mahviyetle bütünleşmesi içinde Allah’a en yakın olma anını elde eder. Bu yakınlığı değerlendirerek, “Allah’ım, ben nefsime çok zulmettim. Günahları ancak Sen affedersin. Öyle ise beni, şanına layık bir mağfiretle bağışla, bana merhamet et. Sen affedici ve merhamet edicisin” der, inler ve istiğfar dilenir. İşte mümin, baştan sona namazın her rüknünde böylesi bir temsille ve duygu, düşünceyle Rabb’inin huzurunda durur. Bütün mahlukat adına O’na kulluğunu arz eder.
ALİ DEMİREL
zaman gazetesi -ailem dergisi
http://haydimutfaga.blogspot.com


"Kınamayınız, kınadığınız şey başınıza gelmedikçe ölmezsiniz"
(Tirmizi, Kıyamet, 53, no: 2507; Beyhaki, Şuabu'l-İman, 5/315, no: 2778; Bkz: Keşfu'l-Hafa, 2/265)


“Sükût-u lisan, selamet-i insan!”

Kullanıcı avatarı
Arif Genç
Forum Müezzini
Forum Müezzini
Mesajlar: 978
Kayıt: 25 Şub 2007, 13:00

Mesaj gönderen Arif Genç » 06 Tem 2007, 15:28

palaşımınız için teşekkürler bende bu yazıyı bugünki ailem dergisinde okumuştum
“Namaz tevâzudur, yalvarmadır, günahtan pişmanlıktır ve ellerini kaldırıp “Allah’ım!” diye yakarmadır. Kim böyle yapmazsa namazı eksiktir.” ( Tirmizi, Salat, 166)

Resulullah (sav) buyurdular ki: "Benimle onlar (münafıklar) arasındaki ahid (antlaşma) namazdır. Kim onu terkederse küfre düşer."

''Allahümme barik lena fi recebe ve şa'ban ve belliğna ramazan''
Ey Rabbim! Bize Receb'i ve Şa'ban'ı mübarek kıl ve bizi Ramazan'a ulaşdır"


Kullanıcı avatarı
anonim
Bir Dost
Mesajlar: 3890
Kayıt: 01 Eki 2006, 13:28
Konum: www.namazim.com

Mesaj gönderen anonim » 06 Tem 2007, 15:45

Ne zamandı hatırlamıyorum, küçüktüm.. Sabah namazına ilk defa kalkıyordum herhalde. Babam biraz uğraştıktan sonra beni kaldırmayı başardı. Küük olduğum için çevreyle alakam da iyiydi. Namazı kıldıktan sonra babam pencereyi açtı. Dışarıdan çok yoğun kuş sesi geliyordu. Çok şaşırmıştım ilk defa kuşların bu kadar şevkle öttüğünü duyuyordum. Babam:
"Bak, dedi. Kuşlar Allah'ı zikrediyorlar.."
[img::]http://img157.imageshack.us/img157/6739/imzamxg0.jpg[/img]

Allahım senden rızanı istiyorum..

Kullanıcı avatarı
Ahmet
Hafız Üye
Hafız Üye
Mesajlar: 3747
Kayıt: 02 May 2007, 10:52
Konum: Konya

Mesaj gönderen Ahmet » 06 Tem 2007, 15:56

Konuda da dediğim gibi kırkayak bile günde Allahı kendi diliyle kendi lisanıyla bu günde 1000 kere Allahı zikrediyor.Ama biz insanlık görevlerimizi yapmıyoruz.Bir hayvan bile görevini yapıyor düşünün.
Paylaşınımın için Allah razı olsun abla... :))
İlmin Sonu Yoktur,ama Yarısı Hafızlıktır...

Cevapla